World Clock

Translate

25 Ocak 2018 Perşembe

Gılgamış Destanı


GILGAMIŞ DESTANI


Uruk Kralı Gılgamış'ın hikâyesi antik dünyadan günümüze uzanan en eski anlatıdır. Hikâye MÖ 3. binyılda geçmesine rağmen MÖ 7. yüzyılda Asur'da kil tabletler üzerine destan formunda yazılmıştır. Kahramanlık, dostluk ve ölümsüzlük arayışı temaları destanın egzotik karakterleri ile birlikte nesiller boyu okurların olağanüstü ilgisini çekmiştir.

Louvre Müzesi (Fransa)
Mit

Gılgamış, Uruk'un zalim ve gaddar hükümdarıdır. Erkekleri kölesi, kadınları metresi olmaya zorlamaktadır. Güçlü Gılgamış'a karşı çaresiz kalan halk yardım için tanrılara dua eder. Tanrılar cevap olarak Gılgamış'a diz çöktürmek için Enkidu adında vahşi bir adam gönderirler. Gılgamış, Enkidu'yu evcilleştirmek için onu tahrik edecek bir tapınak fahişesi gönderir. Kadın Enkidu'yu biraz medenileştirmek için Uruk'a götürür ancak şehirdeki bir düğün törenine gittiklerinde Enkidu, Gılgamış'ın gelinle yatmayı istediğine tanık olur ve onu kavgaya çağırır. Rakiplerin her ikisi de güçlü ve eşittir, bir süre sonra bu kavganın galibi olamayacağını fark ederler. Bunun üzerine kucaklaşıp dost olurlar. 

İki Tiran

Artık Uruk halkını korkutan iki tiran vardır. Tanrılar bu sefer Humbaba adında ağzından alevler üfleyen bir canavar gönderirler. Ancak güneş tanrısı Şamaş tarafından desteklenen Gılgamış ve Enkidu canavarla savaşır ve onu öldürürler. Daha sonra tanrılar Gılgamış'ı cazibeli İnanna'yı göndererek aldatmaya çalışırlar ama o bunu reddeder. Normalde karşı koyulamaz bir kadın olan İnanna bu ret cevabına çok kızar ve şikâyetini tanrılara anlatır. Tanrılar bu kez Cennetin Boğası'nı gönderirler. Ancak bu yaratık bile Gılgamış ve Enkidu tarafından öldürülür. Artık tanrılar Humbaba'nın ve Cennetin Boğası'nın ölümlerinin hesabını birinin vermesi gerektiğine karar vermişlerdir. Enkidu'nun ölmesi hükmünü verirler.

Ölümsüzlük Arayışı

Enkidu'nun ölümü Gılgamış'ı kendi ölümlülüğü konusunda düşünmeye sevk eder. Büyük tufandan tek kurtulan olarak ölümsüzlük bahşedilen Utnapiştim adında bir adam tanımaktadır. Gılgamış ölümsüzlüğün bir yolunu bulmak için onu ziyaret eder. Utnapiştim tufana tanrıların neden olduklarını çünkü insanların günahlarına çok öfkelendiklerini söyler. Ancak su tanrısı Enki (Babil efsanelerinde Ea) Utnapiştim'in rüyasına girerek bir gemi yapmasını söylemiştir. Utnapiştim, Gılgamış'a bir ölümlü olarak kaderini kabullenmesini öğütler ama aynı zamanda Yeraltı'ndaki bir gölün dibinde yetişen bir bitkinin onu yiyen herkese sonsuz gençlik verdiğini de söyler. Gılgamış Yeraltı'na giderek bitkiyi bulur ancak dönüş yolunda bir yılan bitkiyi çalar. Arayışının ne kadar yararsız olduğunu anlayan Gılgamış kaderini kabullenir.

Önemli Karakterler
Süleymaniye Müzesi (Irak)

Her ne kadar destan Mezopotamya bölgesindeki Uruk adında bir şehir devlette yani gerçek bir yerde geçiyorsa da önemli karakterlerinin çoğu doğaüstü dünyayla ilişkilidir. Gılgamış'a meydan okumaları için gönderilen yaratıklar devasa boyutlarda ve çok korkunçturlar çünkü cennetten gelmektedirler. Vahşi adam Enkidu, Yeryüzü tanrıçası Ninhursag tarafından yaratılmış, Cennetin Boğası, Anu tarafından gönderilmiştir. Annesi gökyüzü tanrıçası Ninsun ve babası da yarı kutsal bir figür olan Ligulbanda'dır. Karışık ebeveynleri onun neden yarı insan yarı tanrı olduğunu da açıklamaktadır.

Tanrılar

Tanrılar ve tanrıçalar dünyevi şeylere bağlı insanlarla konuşarak ve hikâyenin belirleyici anlarında doğrudan hareket ederek destanda önemli rol oynarlar. Aynı zamanda gelecekten haber veren rüyalar göndererek olayları ustaca etkilerler. Humbaba'nın öldürülmesi ve Enkidu'nun ölümü daha önceden rüyalarda görülmüşlerdir. Ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar tanrılar da hata yapabilirler. Gılgamış'ı yenme planları işlememiştir, İnanna'nın Gılgamış'ı baştan çıkarma planı da aynı şekilde başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Efsanenin Çeşitlemeleri

Pek çok eski metin, muhtemelen daha sonradan mitolojik bir konum kazanan gerçek bir kral olan Gılgamış'la ilgili hikâyeler anlatır. Bu tür metinlerin çoğu bir araya geldiklerinde Gılgamış'ın hikâyesini anlatan parçalardır. Biri Cennetin Boğası'nı anlatır diğeri Enkidu'nun Yeraltı'na yolculuğunu... Bu metinler bir noktada MÖ 3. yüzyıldan 1. yüzyıla kadar Mezopotamya'da geniş kapsamda kullanılan semitik bir dil olan Akad dilinde yazıya dökülmüşlerdir. Destanın en iyi korunmuş kopyası -hâlâ parça parçadır  ama diğerlerini tamamlar- Ninova'da Asur Kralı Asurbanipal'in kütüphanesinde korunmuştur.










  1. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/5/55/Tablet_V_of_the_Epic_of_Gligamesh.JPG
  2. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/c5/Hérosmaîtrisantunlion.jpg
  3. https://www.youtube.com/watch?v=a7kttNccUUk
  4. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları

24 Ocak 2018 Çarşamba

Odysseia

ODYSSEİA


Homeros'un ikinci destanı Odysseia, Troya Savaşı'ndan sonra Yunanlı kahraman Odysseus'un (Romalılara göre Ulysees) evi İthaka'ya dönüşünü anlatır. Dönüş yolunda tahrik edici kadınlar ve canavar yaratıkların da aralarında bulunduğu pek çok tehlikeyle karşılaşır. Her karşılaşma zekâsını ve kurnazlığını biler. Ancak karşılaştığı en büyük mücadeleyi eve döndüğünde karısının, kendisinin öldüğünü sanan âşıklarla kuşatılmış olduğunu gördüğünde yapacaktır.

Mit

Roma mozaiği (Bardo Müzesi, Tunus)
Troya'dan ayrıldıktan sonra Odysseus ve denizcileri Lotos Yiyicileri'nin ülkesine gelirler. Rahat ve tembel bir hayat yaşayan bu insanlar, geçmişi unutturma gücüne sahip lotos meyvesi ile onları kandırmaya çalışırlar. Odysseus'un isteksiz adamlarını gemiye döndürmesi için zor kullanması gerekir. Ardından tek gözlü devler olan Kykloplarla karşılaşırlar. Odysseus ve arkadaşları bunlardan biri olan Polyphemus tarafından yakalanırlar. Polyphemus onları bir mağaraya kapatır ve bazılarını da yer. Yunanlı kahramandan kendisini tanıtmasını istediğinde çok zekice bir cevap vererek adının Outis (hiç kimse) olduğunu söyler. Odysseus, Polyphemus'u şarapla sarhoş eder ve ısıtılmış bir değnekle kör eder. Polyphemus ''Hiç kimse beni öldürüyor'' diye bağırmasına rağmen diğer Kykloplar sarhoş olduğunu düşündükleri için ona yardım etmeye gelmezler ve Yunanlılar da böylece kaçabilirler. Polyphemus olan biteni babası, deniz tanrısı Poseidon'a anlatarak Odysseus'un yolculuğunu engellemek için korkunç fırtınalar göndertir.

Rüzgârların Merhameti

Odysseus mozaiği
Bir sonraki mola yerlerinde rüzgârlar tanrısı Aeolus, eve dönüş yolunda kullanması için Odysseus'a bir çanta içinde bağlanmış duran rüzgârlar verir. Ancak çantanın içindekilerin merakı ile yanıp tutuşan Odysseus'un adamları çantayı açarlar ve tüm rüzgârlar serbest kalır. Gemi kıyıdan çok açıklara sürüklenir, ilk önce gemilerinin çoğunu kaybetmiş Laestrygonialıların ülkesine, daha sonra da Odysseus'un adamlarını domuza çeviren büyücü kadın Circe'nin yaşadığı topraklara gelirler. Ancak Odysseus tanrı Hermes'in kendisine verdiği koruyucu bir bitkiyi yiyerek domuza dönüştürülmekten kurtulur. Odysseus'un büyüsüne karşı dirençli olduğunu gören Circe onun mürettebatını da esOdysseus oraya gider ve ana vatanının istilacı düşmanlar tarafından işgal edildiği ile ilgili bir sahne görür. Bir an önce eve dönmek için acele etmeye başlar. 
ki hallerine döndürür. Odysseus'a geleceği hakkında daha çok şey öğrenmek için Yeraltı'nı ziyaret etmesini tavsiye eder.

Scylla'nın yaşadığı yer diye adlandırılan Scilla taşı
Ancak yolculuk umduğundan daha uzun sürer. İlk önce şarkılarıyla gelip geçen tüm denizcileri büyüleyen sirenlere rastlar. Adamlarına kulaklarını tıkamalarını emrederek onların büyüsünden korunur. Daha sonra gemisini altı başlı insan yiyen canavar Scylla ile girdap Charybdis'in arasından geçirmek zorunda kalır. Odysseus, tüm adamlarını Charybdis'in girdabında kaybetmek yerine altı kafası olduğu için her ağzıyla tek seferde bir adam yiyebilen Scylla'ya altı adamını feda etme kararını almak zorunda kalır.

Yolculuk Devam Ediyor

Odysseus, bir sonraki durağında Güneş tanrısı Helios'un sürülerini sakladığı adaya geldi. Bu hayvanları öldürmemelerini konusunda uyarılan denizciler yine de birkaçını öldürürler. Helios, şikayetini Odysseus'a, gemilerine yıldırım çarptırıp mürettebatını öldürerek ve gemiyi paramparça ederek bildirdi.

Odysseus, bitkin bir halde tanrıça Kalypso'ya ait olan adaya çıktı. Tanrıça onun kendisiyle kalmasını istiyordu. Orada yedi yıl yaşadı ama en sonunda daha fazla kalma isteğine direnerek tekrar yolculuğa çıktı. Gemisi yeniden battı ve bitkin bir halde Phaeacianların kralı Alkinoos'un adasına çıktı. Orada, Athena, kralın kızı Nausicaa'nın Odysseus'la tanışmasını planladı ve birbirlerinden hoşlandılar. Odysseus onunla kalmak istemektedir ama sonunda karısının ve ana vatanı İthaka'nın hasretiyle yeniden yolculuğa çıkar.

Penelope'nin Aşıkları

Yara bere içinde ve çektiği çilelerden iyice yaşlanmış şekilde İthaka'ya vardığında evinin onun öldüğünü zanneden ve karısı Penelope'nin kendileriyle evleneceğini ve böylece Odysseus'un tüm malını mülkünü devralabileceklerini umut eden âşıklarla dolu olarak bulur. Ziyaretçiler aynen Yeraltı'nda gözüne görünen sahnedeki gibi, onun yiyeceklerinden yiyip karısının konukseverliğinden faydalanmaktadırlar. Penelope bunlardan hiçbiri ile evlenmek istememektedir, bu yüzden de onlara kararını dokumakta olduğu halı bittiği zaman vereceğini söylemiştir. 

Rodos Arkeoloji Müzesi'nde bulunan
Helios heykeli
En sonunda Penelope karar vermek zorunda kalır. Odysseus'un güçlü yayını gerebilen kişiyle evleneceğini açıklar. Kimse Odysseus'u tanımamıştır (kendisini sadece oğlu Telemakhos'a tanıtmıştır) o da diğerleriyle birlikte yerini alır. Yayı germeyi başaran tek kişi o olur. Daha sonra Penelope bu adamın kocası olduğunu anlar. Telemakhos'un da yardımıyla Odysseus tüm âşıkları öldürür. Ancak her ne kadar Penelope'yi seviyor olsa da o kadar gezdikten sonra İthaka'da oturup kalmakta zorlanır. Çok geçmeden başka bir yolculuk için planlar yapmaya ve daha fazla serüven özlemi çekmeye başlar.

Ölüler Dünyası

Odysseus geleceğini öğrenmek için Yeraltı'nı ziyaret etti. Önce, kendisini Helios'un sürülerine zarar vermemesi için uyaran kâhin Tiresias'a danıştı. Ardından ona karısı ve oğlunun evde acı çektiklerini anlatan annesi Antikleia ile karşılaştı. Odysseus, Akhilleus'un hayaleti ile de karşılaştı. En sonunda korku içinde Yeraltı'nı terk etti. 

İthaka

Odysseus, İthaka'ya ayak bastığında evinde neler olup bittiğini görebilmek için dilenci kılığına girer. Karısı ve oğlunun yaşıyor olduklarını ama başlarının belada olduğunu öğrenmiştir. Pek çok âşık tarafından kendileriyle evlenmesi için baskı görmektedir. Çünkü Odysseus'un öldüğüne inanmakta ve bu isteklerinin yasal olduğunu düşünmektedirler ama davranışları yine de affedilir gibi değildir. Yunanlılar için konukseverlik en önemli faziletlerden biridir ama âşıklar Penelope'nin konukseverliğini kötüye kullanmakta ve onun kendi duygularına hiç saygı göstermemektedirler. Bu suistimal hepsinin Odysseus ve oğlu Telemakhos tarafından öldürülmelerinin nedeni olacaktır.













  1. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/86/Castello_scilla.jpg
  2. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/c/cc/Head_Helios_AM_Rhodes_E49.jpg
  3. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/04/Villa_Romana_de_La_Olmeda_Mosaicos_romanos_001_Ulises.jpg
  4. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/1/16/Mosaïque_d%27Ulysse_et_les_sirènes.jpg
  5. https://www.youtube.com/watch?v=7maJOI3QMu0
  6. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları


Pan Gu'nun Evreni Yaratması

PAN GU'NUN EVRENİ YARATMASI


Çin yaradılış efsaneleri ilk tanrı Pan Gu'nun dünyayı yaratmak için kaosu nasıl düzene soktuğunu anlatırlar. Bundan sonra daha nazik daha ılımlı bir tanrıça, Nü Wa ortaya çıkar ve ilk insanları kilden yaratır. Pek çok başka tanrı ve tanrıçanın kökeni de Çin efsanesinin başka yerlerinde anlatılır.

Pan Gu
Mit

Başlangıçta sadece kaos vardı ve bu düzensizliğin tam ortasında yalnız yaratıcı tanrı Pan Gu uyuyordu. Derin bir uyku halindeydi, yaradılışın ağır yükünü omuzlamak için gücünü topluyordu. Ölçülemez bir zaman sonra Pan Gu uyandı. Etrafına bakınca sadece kaos gördü ve bu görüntüye sinirlendi. Kollarını kaosun içine sokarak parçaladı, elleri büyük bir gürültüyle yankılanan ve yuvarlanıp duran elementlere çarpıyordu.

Elementlerin Yaratılması

Pan Gu'nun darbelerinin etkisi, kaos elementlerinin farklı yönlere hareket etmesine yol açtı. Kaosa bir kez daha vurdu ve elementler biraz daha düzenli hale geldiler. Ağır olanları dibe batıyor, hafif olanları yukarı çıkıyordu. Bu işlem elementler birbirinden ayrıldıkça genişlemeye başlayacak olan yeryüzünü ve gökyüzünü yarattı. Pan Gu ayağı yeryüzünde kolları gökyüzünü tutacak ve ikisinin bir araya gelmesini engelleyecek şekilde iki alan arasında durdu. İki alan birbirinden ayrıldıkça onun da giderek boyu uzuyordu. İkisi tamamen ayrılınca yaratıcı yatıp uyudu. Pan Gu uyurken dönüşmeye başladı. Gözleri Güneş ve Ay oldu. Sakalındaki saç telleri parçalara ayrılarak Güneş'i oluşturdular. Bedeninin bazı bölümleri dağlara ve geri kalanı da toprağa dönüştü. Ardından başındaki saçlar yeryüzünde köklenen bitkiler ve ağaçlar haline geldi. Bunlar onun, gölleri ve nehirleri oluşturan kanıyla beslendiler.

İlk İnsan

Pan Gu dünyayı yaratma işini bitirdiğinde ortaya Nü Wa adında bir tanrıça çıktı. Pan Gu'nun bedeninden oluşan evrene baktı ve çok güzel olduğunu düşündü. Ancak bir süre sonra kendini yalnız hissetti ve bu topraklar üzerinde birlikte yaşayabileceği insanlar yaratmaya karar verdi. Biraz kil alıp onu yoğurarak ilk insanlar haline getirdi. Birlikte mutlu olduklarını görünce biraz daha yapmaya devam etti. Ancak bunların bir süre sonra yaşlanıp öldüklerini de fark etmişti. Sürekli kilden insan yoğurma işinden yorulan Nü Wa yarattıklarına doğurma yeteneği verdi; artık dünyanın nüfusunu arttırmak için sürekli insanlar olacaktı. Nü Wa bir adım geri çekilip baktı, yaptığından memnun kaldı.

Karanlık Kadın

Nü Wa
Efsanenin belirli anlatımları, ilk insanların büyük bir tufanda yok olmalarından sonra Tanrıça Jiu Tian Xuannü'nün (Karanlık Kadın) insan ırkını bir kez daha yarattığını söylerler. Bazı kayıtlara göre tanrıça, Fu Xi'nin kız kardeşi ve karısıdır ama başkaları da onun Nü Wa'yla evli olduğunu söylerler. Fu Xi ve Karanlık Kadın çocuk yaparak insanlığı yaşatmak için evlenmişlerdir. Bazıları onun tufanı sona erdirmek için cennetteki deliği onardığını da anlatır. Jiu Tian Xuannü'nın aynı zamanda Çin'in ölümlü hükümdarlarının atası olan Sarı İmparator Huangdi'ye, Taoizm'in ilkelerine ve Antik Çin felsefesini öğreten bir öğretmen olduğu da söylenir.

Ezeli İmparatorlar

İnsan ırkı yaratıldıktan ve ilk insanlar çoğalmaya başladıktan sonra Yeşim İmparator onları yönetmesi için üç ezeli imparator gönderir. Bunlardan ilki Tian Guan (cennetin hükümdarı) mutluluk, özgürlük ve refah getirendir. Olağanüstü gücüyle sadece Yeşim İmparator'un kendisinden sonra gelir. İkincisi Di Guan (yeryüzünün hükümdarı) insanların ve davranışlarının büyük yargıcı olarak bilinir. Üçüncüsü Shui Guan (suların hükümdarı) selleri kontrol eder ve hastalıkları ortadan kaldırır. Bu üçlü hükümdarlara tüm Çin'de tapınılmaktadır.

Tanrılar veya Ölümlüler

Çin kültürü ve felsefesinin iki gerçek kurucusundan biri Laozi ve insanların doğal hayatı ve günlük mevcudiyetlerini yorumlamaları için onlara yardım eden Kong Zi veya Konfüçyüs'tür. Bu iki kişi son derece etkilidir ve pek çok insanı arkalarından sürüklemişlerdir. O kadar popüler olmuşlardır ki haklarında efsaneler türetilmeye ve tanrı olarak kabul edilmeye başlanmıştırlar. Müritlerine bir şeyler öğretmek ve felsefi başyapıtı ve daha sonraları Taoizm'in temelini oluşturacak olan Tao te Jing'i yazmak için insan olarak doğan Laozi'nin ölümsüz olduğuna inanılır. Konfüçyüs yarı efsanevi bir figür olarak görülen ve tapınaklarda bir tanrı gibi tapınılan gerçek bir insandır.










  1. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/8/82/Pangu.jpg
  2. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/0/02/Xiaoyuncong_nvwa.jpg
  3. https://www.youtube.com/watch?v=B7ATKrcXvLQ
  4. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları

Mahabharata

MAHABHARATA


Dünyadaki en uzun şiirlerden biri olan Mahabharata iki büyük Hint destanından ikincisidir. Geleneksel olarak aynı zamanda Vedaları da derleyen yazıcı Vyasa'ya atfedilse de şiir büyük olasılıkla MÖ 8. ve MS 4. yüzyıllar arasında pek çok yazar tarafından derlenmiştir. Destan iki hasım aile arasındaki savaşı merkez alır ama aynı zamanda Hinduizmin önemli prensiplerini vurgulayan kutsal bir metin olan Bhagavad Gita'yı içerir.

Mit

Krişna ve Arjuna
Hastinapura krallığı Bharata hanedanından Pandu tarafından yönetilmektedir. Pandu erken ölür ve gözleri görmeyen erkek kardeşi Dhritarashtra kral olur. Pandu'nun ''Pandavalar'' adıyla bilinen beş oğlunu, ''Kauravalar'' adıyla bilinen kendi 100 oğluyla birlikte büyütür. Pandavalar askeri güçlerinden, erdemli yönetimlerinden ve sıradan insanlar arasındaki popülaritelerinden ötürü kuzenlerini kıskanmaktadırlar. Pandu'nun ilk doğan oğlu Yudhishthira tahta varis ilan edilince Kauravalar en büyük ağabeyleri Duryodhana'nın liderliğinde Pandavaları öldürmek için plan yaparlar. Ancak müstakbel kurbanları planın kokusunu alıp kaçarlar. Kavgayı yatıştırmak için Dhritarashtra krallığını Duryodhana ve Yudhishtira arasında ikiye böler. Ancak Kauravalar buna kızarlar. Yudhishtira'yı bir zar oyunu oynamaya davet ederler (kumar Yudhishtira'nın en büyük zaaflarından biridir) ve bahisleri giderek yükseltirler. Sonunda Yudhishtira servetini, krallığını ve hatta erkek kardeşleriyle karısını bile kaybeder. Pandavalar on iki yıllığına sürgüne giderler.

Krişna'nın Rolü

Dönüşlerinde Duryodhana krallığını geri vermeyi reddeder ve hasımlar yeniden savaş hazırlıklarına başlarlar. Yudhistira'nın kardeşi Arjuna, Vişnu'nun sekizinci avatarı olan arkadaşı Krişna'nın desteğini almaya gider. Duryodhana'yı da aynı sebeple orada bulur. İkisi akraba olduklarından Krişna onlara bir seçenek sunar, bir taraf orduyu diğer ise kendisini alacaktır. Duryodhana orduyu seçerken Arjuna da sonradan kendisinin arabacısı olmayı teklif eden Krişna'yı tercih eder.

Savaş ve Sonrası

Büyük savaş Kurukshetra'da gerçekleşir. Kauravalar hem Pandavaların hem de Kauravaların büyük amcası olan Bhishma tarafından yönetilmektedir. Duryodhana, Karna ile onun tarafında dövüşür. Büyük bir savaşçı ve Duryodhana'nın sevgili dostu olarak Pandavalar için ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Uzun bir savaştan sonra Pandavalar Krişna'nın yardımıyla zafer kazanırlar ve Yudhishtira kral olur. Daha sonra savaşta dökülen kanlar yüzünden acı çeken Pandavalar Draupadi ile birlikte Himalayalar'a hacca giderler. Giderken Hastinapura'ya hükümdar olarak Arjuna'nın büyük torunu Parikshit'i bırakırlar. Yolculuk uzun ve tehlikelidir ve teker teker ölürler, en sonunda sadece Yudhishtira kalır. Son olarak o da ölüp cennete gider ve orada ailesiyle buluşur. 










  1. https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/3/37/Krishna_and_Arjun_on_the_chariot%2C_Mahabharata%2C_18th-19th_century%2C_India.jpg
  2. https://www.youtube.com/watch?v=vTIIMJ9tUc8
  3. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları

22 Ocak 2018 Pazartesi

Enuma Eliş

ENUMA ELİŞ


Babil'in yaradılış hikâyesi Enuma Eliş adını taşır, anlamı destanın ilk satırı olan ''yüksekteyken''dir. Yedi tablette yazılan efsane, bir araya gelen ana sulardan ilk tanrıların yaratılmasını anlatır ve Marduk adındaki bir tanrının sonunda kozmosun hükümdarı olmasını, insanlığın yaradılışı ve ilk şehir Babil'in kurulması emrini vermesini hikâye eder.

Mit

Enuma Eliş tabletinin bir kısmı (British Museum)
Başlangıçta sadece tatlı suların tanrısı Apsu ve tuzlu suların tanrısı Tiamat vardır ve etraflarındaki her şey sessizdir. İkisi birleşerek gök kubbe tanrısı Anu ve sonunda hem Yeryüzü'nün hem de suların tanrısı olan usta ve becerikli Ea ile doruğa ulaşan tanrı nesilleri yaratırlar. 

Tanrılar Arasında Savaş

Genç ve canlı yeni nesil tanrılar, zamanın başlangıcında var olan sessizliğin özlemini çeken Apsu ve Tiamat'ı sinirlendirir. Apsu, genç tanrıları öldürmeyi önerir ama Tiamat kendi yarattıklarını öldürme düşüncesine tahammül edememektedir. Bununla beraber Apsu kendi kendine diğer tanrıları öldürmeye karar verir. Ea ne yapmak üzere olduğunu fark ederek onu öldürür ve ardından kendini suların tanrısı ilan eder. 

Marduk'un Gelişi

Ea ve eşi Damkina'nın bir oğulları olur; kudretli tanrı Marduk. Marduk'a oynaması için rüzgârlar verilince Tiamat'ın sularında fırtınalar yaratır. O da bu işe sinirlenerek kocası Apsu'nun ölümünün intikamını almaya karar verir. Canavarlardan bir güç oluşturup tanrı Kingu'ya Marduk'a saldırması emrini verir. Tanrıların çoğu yıkıcı bir savaş çıkmasından korkarak Tiamat'ı durdurmaya çalışırlar ama o dinlemez. Sadece diğer tanrıların mutlak yetki verdikleri Marduk onunla savaşmaya istekledir.

Yaradılış

Enuma Eliş tabletinin bir kısmı (British Museum)
Marduk dört rüzgârı toplar ve onlara Tiamat balon gibi şişene kadar ağzına doğru esmelerini emreder. Ardından bir okla açtığı bedenini iki parçaya ayırır. Tiamat'ı yenen Marduk hükümdar olur. Tiamat'ın yarı bedeninden gök kubbeyi, tükürüğünden yağmur bulutlarını yaratır. Sonra bedenin diğer kısmından Yeryüzü'nü yaratır, göğüslerinden dağlar, gözlerinden de Dicle ve Fırat Nehri'ni yapar. Babil'in kurulmasını emreder ve Kingu'nun kanından ilk insan Lullu'yu yaratır. Lullu ve ondan türeyenler, insan ırkının gelişmesini garanti etmek amacıyla Babil'in çevresindeki araziyi verimli hale getirmek için kanallar kazarlar. 

Tapınma Şehirleri

Tüm kültürlerde olduğu gibi, Babil benzeri erken dönem Mezopotamya şehirlerinin sakinleri için de evreni anlama yöntemi olarak din çok önemlidir. Her şehir belirli bir tanrının koruması altındadır - mesela Marduk, Babil'i, ay tanrısı Nanna da Ur'u korur. Bu tanrılara, genellikle şehrin en etkileyici yapıları olan tapınaklarda tapınılır. Rahipler tanrılarla iyi ilişkiler kurmaya çalışırlar ve iyi bir hasat mevsimi için onlara sık sık adaklar adarlar. Bunlara ilave olarak her tapınağın kendisine ait arazileri ve hayvan sürüleri vardır, bu nedenle de rahipler şehirlerin erzak stoklarını ve ekonomisini kontrol ederler.

Önemli Karakterler

Pek çok yaradılış efsanesi gibi Enuma Eliş de birincil iki tanrıyla başlar; Apsu ve Tiamat pek çok tanrı nesli yaratırlar. Bu tanrılar üreme, savaşma ve Tiamat ve Kingu'da olduğu gibi yaradılışın ham maddelerini tedarik etmek için vardırlar. Apsu'nun ölümünden sonra Kingu, Tiamat'ın eşi olur ve onun Marduk'a karşı gönderdiği ordulara liderlik eder. Daha sonraki nesillerden özellikle Marduk gibi bazıları da pek çok rol oynarlar. Marduk, ejderha katili, savaşçı, kral ve adalet dağıtıcılığı rollerini birleştirmiştir ve bu rollerin çoğu şehrinin insanlarıyla yakından ilgilidir.
Marduk

Marduk

Babilliler Marduk'u şehirlerinin kurucusu olarak görürler ve en büyük tanrıları olarak taparlar. Yaradılış efsanesi şehirle ilişkisinin onun inşasıyla birlikte başladığını anlatır. Marduk, Tiamat'la olan savaşını kazanınca göklere çıkar. Kendi evini Ea'nınkinin üzerinde bir yere kurar ve Tiamat'ın kendisiyle savaşmaları için gönderdiği canavarların bedenlerinden heykeller yaparak Ea'nın tapınağının girişine yerleştirir. Daha sonra da diğer tanrılara Yeryüzü'nde çok büyük bir şehir kurmalarını söyler.










  1. http://www.britishmuseum.org/research/collection_online/collection_object_details/collection_image_gallery.aspx?assetId=58814001&objectId=278461&partId=1
  2. http://www.britishmuseum.org/collectionimages/AN00888/AN00888235_001_l.jpg
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/File:Marduk_and_pet.jpg
  4. https://www.youtube.com/watch?v=l-tNsO2RB8I
  5. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları





20 Ocak 2018 Cumartesi

İlyada

İLYADA


Kral Menelaus'un büstü
Homeros'un büyük destanı İlyada, Yunanlılar ile Troyalılar arasında on yıl süren bir savaşı anlatır. Savaşın nedeni, Troya prenslerinden biri olan Paris'in, Yunan kralı Menelaus'un karısı Helen'le kaçması ve Yunanlıların onu geri almak için bir sefer düzenlemeleridir. Tanrılar ve tanrıçalar Olympos Dağı'ndan aşağı, savaş alanına bakarlar ve iki taraftan da kahramanlar ölürken taraf tutarak olayların gidişatını etkilerler. Sonunda Yunanlılar zafer kazanır ve Helen'i alıp eve götürürler.

Mit

İki tarafın da güçleri eşittir. İkisinin de Troya prensi Hektor ve Yunan generali Agamemnon gibi güçlü liderleri vardır. Her iki tarafın da Troyalılar için Paris ve Yunanlılar için de Akhilleus veya Odysseus gibi ünlü askerleri ve dövüşçüleri vardır. Yine iki tarafı pek çok tanrı ve tanrıça desteklemektedir; Aphrodite ve Poseidon Troya'nın tarafını tutarken Apollo, Athena ve Hera da Yunanlıları tutmaktadır. Bu yüzden de beraberlik küçük muharebelerle yıllarca devam etmekte ama kesin bir sonuç alınamamaktadır.

Akhilleus ve Patroklus

Savaş iki Yunanlı liderin kavgasıyla doruk noktasına ulaşır. Cariyelerden birini bırakmaya zorlanan Agamemnon, Akhilleus'un çok sayıda kadınından birini kendisine metres olarak alır. Nefret içindeki Akhilleus askerlerini savaştan çeker ve Troyalılar üstünlük kazanmaya başlarlar. İnisiyatifi yeniden ele alabilmek için Akhilleus'un arkadaşı Patroklus, Akhilleus'un kılığına girmek ve emrindeki birlikleri yönetmek için komutanında izin ister. Yunanlıların en iyi birliklerinin, başlarında Akhilleus sandıkları komutanlarıyla birlikte tekrar savaş alanına döndüklerini gören Troyalı askerlerin moralleri bozulur. Bu da Yunanlılara daha çok başarı kazandırır ancak tam savaşı kazanıyor gibi oldukları sırada Hektor, Patroklus'u öldürür.

Yunanlılar İlerliyor

Akhilleus'un Hektor'u öldürdüğü sahne tasviri
Patroklus'un ölümü Akhilleus'un harekete geçmesine neden olur. Savaşa döner, Hektor'u öldürür ve cansız bedenini Troya'nın surları boyunca sürükler. Ardından tanrılar Yunanlıları, efsanevi okçu Philocretes'i savaş alanına çağırmaları için teşvik ederler ve okçu Paris'i öldürür. Bu, Troyalılar için büyük bir psikolojik darbedir. Yunanlılar daha sonra Troyalılar için iyi talihin sembolü olan Athena heykelini, Troya'daki tapınağından çalarlar.
En sonunda tanrılar Odysseus'un aklına aslında askerlerin içine saklanacağı bir tuzak olan tahta at fikrini sokarlar. Yunanlılar atı şehrin kapılarına bırakırlar ve yalandan geri çekilirler. Troyalılar atı şehre alırlar. Gece Yunanlı askerler atın karnından çıkarak şehrin kapılarını açarlar. Yunan ordusunun geri kalanı içeri dolar ve Troya yok edilir.

Paris'in Yargılanması

Paris'in Yargılaması, Capodimonte
Porseleni (Capitolini Müzesi, Roma)
Savaşı başlatan olay Troya prensi Paris'in üç tanrıça, Hera, Athena ve Aphrodite tarafından ziyaret edildiği İda Dağı'nda gerçekleşmişti. Anlaşmazlık tanrıçası Eris onlara bir elma sunmuş ve bunun aralarında ''en güzel olana'' verilmesini söylemişti. Üç tanrıça da elmada hak iddia ediyordu. Zeus, Hermes'ten onları Paris'e götürmesini istedi. Paris hangisinin daha güzel olduğuna karar verecekti. Tanrıçalar çeşitli rüşvetler teklif ederek onun kararında etkili olmaya çalışıyorlardı. Athena savaşlarda başarılı olma garantisi veriyor, Hera güç sözü veriyor, Aphrodite ise dünyanın en güzel kadını Helen'in aşkını sunuyordu. Paris Aphrodite'in önerisini kabul etti ancak Helen zaten Sparta kralı Menelaus'la evliydi. Paris'le kaçınca Yunanistan ve Troya arasında düşmanlık başladı.

Kahramanlar

Troya Savaşı'nın hikâyesi destanın ana karakterleri olan kahramanlarla doludur. Bunlar genellikle savaşta cesurdurlar ancak Homeros'un onlar için yaptığı karakter tasvirleri ilginçtir. Pek çoğu onurlarıyla yönetilmektedir. Örneğin Akhilleus ile Agamemnon'un metresleri üzerinden yürüttükleri kavga büyümüştür çünkü Agamemnon, Akhilleus'un kadınını baştan çıkarınca Akhilleus'un onuru zedelenmiştir. Homeros, zekânın savaşta da gerekli olduğunu gösterir: Odysseus kurnazlığıyla ünlüdür.











  1. https://en.wikipedia.org/wiki/File:Julgamento-de-páris.jpg
  2. https://en.wikipedia.org/wiki/File:Peter_Paul_Rubens_003.jpg
  3. https://en.wikipedia.org/wiki/File:Brogi,_Giacomo_(1822-1881)_-_n._4140_-_Roma_-_Vaticano_-_Menelao_-_Busto_in_marmo.jpg
  4. https://www.youtube.com/watch?v=xQEzJvwY2qI
  5. KÖKENLERİ VE ANLAMLARIYLA EFSANELER & MİTLER (Philip Wilkinson) Alfa Yayınları